Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” açıklaması büyük bir heyecan yarattı. Arkası gelmedi. Yedi ay sonra yeniden aynı açıklamayı yaptı ve bu kez kesin dendi.
Çekilme ile ilgili olarak Türkiye’ye bir dizi “şart” ileri sürüldüğü ve bunların pek çoğunun kabul görmez nitelikte olduğu bu günlerde ortaya çıkıyor.
Önce Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, sonrasında Pompeo konu ile ilgili açıklamalar yaptılar ve meseleyi inandırıcılıktan son derece uzak bir argüman olan “Kürtlerin korunması” boyutu ile anlatarak, Türkiye’den bölücü terör örgütüne yönelik harekat yapmama garantisi almak istediler.
Türk Dış işleri olayı izah etti, Türkiye’nin Kürtlerle bir sorunu yoktur. Tersine Suriye Kürtlerinin de hamisi vaziyetindedir ve yıllardan beri yüzbinlerce Kürt mülteciye de ev sahipliği yapmaktadır. Bu mültecilerin Türkiye’de bulunma nedenleri ise açıktır: Katil Esed rejimi, DAİŞ terörü ve PKK-YPG-PYG terörü…
Türkiye sürekli Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı vurgusu yapmaktadır. Barış sağlandığı zaman Türkiye’deki göçmenlerin yurtlarına dönmeleri ve ülkelerini yeniden inşa etmeleri konusunda Türkiye en istekli devlettir.
Şimdi Trump bir tweet atmış ve Türkiye’yi ekonomik bakımdan çökertmekle tehdit ediyor. Gerekçe aynı: “Kürtlere karşı bir harekat içine girmesi durumunda”…
Yıllardan beri Münbiç, Türkiye’nin güvenliği ve terörle mücadele konusunda Türkiye’ye binlerce kez söz veren ve binlerce kez sözünde durmayan ABD yönetimlerinin Türkiye’ye yönelik niyetlerini bu kadar açık bir şekilde ifade ettikleri bir başka olay var mıdır, hatırlamıyorum.
Türk- Amerikan ilişkilerinin iyi seyrinin iki ülkenin de yararına olduğunu, hatta bölgenin yararına olduğunu sıklıkla ifade eden ve buna inanan birisi olarak, yapılan bu açıklamayı hiç de iyi niyetli, dostlukla bağdaşır bulmuyorum.
Türkiye derhal gerekli açıklamaları yapmış, ABD Başkanı’nın iki ülke dostluğu ile bağdaşmayan, uluslararası ilişkilerde herhangi bir yere konmayacak kadar kaba bu tweete ilişkin görüşlerini ortaya koymuştur.
Trump’in ikinci “Suriye’den çıkıyoruz” açıklamasından itibaren ortaya konulan temkinli tavırlar nihayet açıklığa kavuşmaktadır. Aslında Suriye’den çıkmak değil, Suriye’yi biraz daha karmaşık ve sorunlu hale getirmek ve Türkiye’yi de mümkün olursa ateşin içine atmak gibi bir niyet sezinlenmektedir.
Onbinlerce tırlık silah ve mühimmat ile donatılan, eğitilen ve Türkiye sınırı boyunca birçok askeri kampa yerleştirilen terörist yapılanmanın ABD açısından çok kısa vadeli çıkarlar için tutulduğunu düşünmek pek de mümkün değil, nitekim her attıkları adımda bunu göstermektedirler.
Suriye konusunda ABD’nin politikaları iflas etmiştir. İlk andan itibaren yanlış üzerine yanlış yapmışlardır. Esed yönetimi konusunda mütereddit kalması ilk yanlışlarıdır. PKK ve türevleri ile işbirliği içine girmeleri ayrı bir yanlışlarıdır. DAİŞ konusunda Türkiye ile hareket etselerdi konu yıllar önce biterdi. Terörist yapılanma ile içiçe hareket etmenin getirdiği hezimeti Türkiye’ye fatura etme uğraşı içine girmeleri de bir başka vahim yanlıştır.
Türkiye’yi ekonomik olarak çökertmek konusuna gelince, Rahip Brunson olayında yaşadık, yine bir çökertme operasyonu vardı, millet tek vücut oldu. Türkiye büyük zarar gördü ama üstesinden de geldi.
ABD, bu kadar haksız bir konuda Türkiye’yi ekonomik bakımdan çökertmeye çalışmaya çalışırsa bunun kendilerine de faturası olacaktır. Türkiye’nin milli güvenliği, sınırları, insanlarının huzuru bu kadar kolaylıkla tehdit altında tutulamaz.
Türkiye bir NATO ülkesidir. Türkiye’nin herhangi bir tehdit altında olması hali NATO’nun da sorunudur. Terörist yapılanmanın müttefikimiz bir ülke tarafından alenen destekleniyor, büyütülüyor ve korunuyor olması çok garabet bir haldir.
Müttefikimizin bize ekonomik açıdan gözdağı vermeye kalkışmasını doğru bulmayız. Bu müttefiklik hukuku içinde asla yer almaz. Türkiye, böyle boş tehditlerle alaşağı edilecek bir ülke değildir.