Bruce Lee filmlerinden etkilenen Gürçay Şahin kafasına ABD’ye taşınmayı yıllar önce koymuş. Şahin’in anne ve babası bu fikre karşı çıksa da onları ikna ediyor ve daha 17 yaşında İngilizce bilmeden ve kısıtlı miktarda para ile yabancı bir ülkede yeni bir hayat kurmak için İstanbul’un Silivri ilçesi Celaliye köyünden Teksas’a üniversite okumak için yola çıkıyor.
Motosiklet ile ölümden dönen Gürçay Şahin aldığı tazminat ve biriktirdikleriyle limuzin işine giriyor. Dallas’ın meşhur buz hokeyi oyuncusuyla da şans eseri tanışan Şahin’in işleri artıyor ve öğrenciyken önemli paralar kazanıyor. İlk geldiği sıralarda polis durdurmasından hareket ettiği için vurulma tehlikesi atlayan 39 yaşındaki turizmci ABD’de farklı maceralar yaşamış.
ABD’de yaşamanın güzellikleri olduğu gibi her gurbetçi gibi Şahin de en çok üzüldüğü noktayı ‘kardeş ve çok yakınlarınızın çocukları büyürken orada olamamak’ olarak belirtiyor.
Florida’nın Miami şehrinde turizm alanında yat kiralama ve su sporları işleriyle ilgilenen Gürçay Şahin’in 21 yıllık ABD hikayesi.
Röportaj: Anıl Sural – Forum USA
Öncelikle ABD maceranız nasıl başladı?
Amerika Birleşik Devletleri maceramın temeli Bruce Lee filmlerine dayanıyor. Küçük yaşlardan beri Uzakdoğu dövüş sporlarına büyük ilgim vardı. Bruce Lee’nin filmlerini seyrediyor, Jeet Kune Do’nun da kitabından hem teknik hem de felsefi bilgiler alarak kendimi geliştiriyordum. Herkesin bir çocukluk kahramanı vardır ya, benim için o Bruce Lee’idi. Onun yaptıklarını yapmak istiyordum. ABD’ye gidip bir restoranda işe girmek, oradan kazandığım parayla hem okul okumak hem de hayallerimdeki gibi bir hayatın temellerini atabilmek istiyordum.
Liseyi bitirdiğim sene babam ve köyümüzün belediye başkanı ile oturuyorduk. Belediye Başkanı Rıdvan Abi, okul bitti bu yaz ne yapmayı planlıyorsun diye sordu, ben de Başkanım Amerika planlarım var, kısmetse eğitimime orda devam etmek istiyorum dedim. Kendimden o kadar emin konuşuyorum ki sanırsınız haftaya New York’a uçuyorum. Nasıl gideceksin, tanıdık birileri var mı diye sordu. Ben de tanıdık olmadığını ama bir yol bulacağımı söyledim. O da bana bir arkadaşının yeğeninin Amerika’da okuduğunu ve belki bir faydası olabilir diye bizi bir araya getirebileceğini söyledi. Kendisi sağ olsun beni karşıladı ve Amerika maceram bu şekilde başlamış oldu.
Turizm alanındasınız yaptığınız işlerden bahsedebilir misiniz?
Yat kiralama ve su sporları işleriyle ilgileniyorum. Miami civarı ve Bahamalar’da günlük ve haftalık turlarımız oluyor. Miami’nin en yoğun sezonu olan Ocak- Nisan ayları arasında misafirlerimizin çoğu Kuzey Amerikalılar olmakla birlikte yaz aylarında daha çok Avrupa ve Güney Amerikalı turistleri ağırlıyoruz.
Çok yakın bir tarihte su sporlarına bir yenisi eklendi, Fliteboard. Benimde severek yaptığım bu sporun Flite School Miami Beach adı altında okulunu başlatmak üzereyim. Emisyonu olmayan ve elektrikli bir aküyle çalışan bu board ile suyun üzerinde uçarak sörf yapmak mümkün. Çok sessiz ve saatte sürati 45 km’ye kadar yükselen bu board ile 1 buçuk saat (yaklaşık 30 km) tek şarj ile dolaşabiliyorsunuz.
Koronavirüs süreci tüm dünyayı olduğu gibi özellikle turizmi çok fazla etkiledi. Neler söylemek istersiniz?
Öcelikle herkese sağlık, sıhhat ve afiyet diliyorum. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Amerika’da da yeterli tedbirlerin zamanında alınmamasından ötürü sayilar çok çabuk yükseldi ve hayat durma noktasına geldi. Miami’de özellikle yüksek sezonun tam ortasina rast gelmesinden dolayi, Kuzey doğu eyaletlerinden gelen misafirler ve Cruise gemileri yolcuları salgının burada da çok hızlı bir şekilde yayılmasına sebep oldular. Ben Yat Kiralama işi ile uğraştığım için hizmetlerime iki ay kadar bir süre ara verdim. Haziran ayı itibari ile gerekli tedbirleri alarak tekrar çalışmalarımız başladı. Malesef birçok insan salgının ciddiyetinin farkına zamanında varamadığı gibi şu anda atılmaya çalışılan normal hayata dönüş adımlarınıda anlamış gibi gözükmüyor, artik salgın geçmiş ve herşey eskisi gibi davranıyorlar. Umarım bu gevşekliğin bedelini tekrar OHAL ve ciddi kısıtlamalarla ödemek zorunda kalmayız.
Turkiye’deki ailem ve dostlarımla sürekli temas halindeyim. Annem basta olmak uzere 65 yaz üzerinde birçok akrabam var ve birçoğunda, milletimizin tipik hastalıklarından olan, tansiyon, şeker vs mevcut. Onlar icin çok endişeleniyorum. Tüm halkımıza tavsiyem, aile büyüklerimize mümkün olduğunca yardımcı olalım. Unutmayalım ki anlık tedbirsizlikler hayata mal olabilir ve onlarin yeri hiçbir zaman dolmaz!
Corona salgınından ötürü dünyada birçok şey değişti ve sosyal hayat eski haline uzun bir süre dönebileceğe benzemiyor. Umarım dünya bunu en kısa sürede ve minimum zararla atlatır
Hayatınızı değiştiren kazan geçirdiğinizi söylediniz. Bundan bahsedebilir misiniz?
2003 yılında çok ciddi bir motosiklet kazam oldu. Ölümden döndüm diyebiliriz. Evden çıkıp normal hayatıma dönmem yaklaşık 2 ayımı aldı. Bu kaza sonrasında aldığım ufak bir tazminat ve daha önceden biriktirdiğim bir miktar parayı bir araya getirmemle Limuzin işine ilk adımımı attım. Öncelikle bu kazadan kalıcı bir hasar almadan ayrılmış olmak sonrasında birikimleri birleştirip yeni bir işe başlamak bu kötü kazadan çıkan hayırlı sonuçlar oldu.
Bruce Lee ve Hollywood filmleri dışında ABD’yi neden seçtiniz?
Amerika’yı seçmemin asıl sebebi Bruce Lee ve Hollywood filmleri oldu. Aslında 90’lı senelerde bazı sevilen Türk parçalarının da kliplerinde Amerika’ya yer vermesi bilinç altından bu düşüncelerimi desteklemiş olmalı. Mesela Burak Kut’un ‘Yaşandı Bitti’ ve Rafet El Roman’ın ‘Macera Dolu Amerika’ parçaları buna çok güzel iki örmek olabilir. Bir de Feyzullah Dedem 1935’li yıllarda Selanik’ten Chicago’ya gitmiş, 5 sene Amerika’da yaşamış ve Türkiye’ye dönmüştü. Ben doğduğumda dedem rahmetli olmuş olmasına rağmen, çocukluğumda aile büyüklerinden onun Amerika macerasını da defalarca dinlemişimdir. Ailemizde dedemden sonra Amerika macerasına atılan ikinci kişi ben olmuşum.
ABD’de hiç unutamadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Aslında o kadar çok anım var ki, yine de aklıma ilk gelen neredeyse polis tarafından yanlışlıkla vurulmak üzere olmamı anlatmak istiyorum. Bir akşam polis tarafından sıradan bir trafik hatası sebebiyle durduruldum. İngilizcem hala her şeyi anlayacak derecede değildi. Sürat yapmamış, kırmızı ışığı vs geçmemiştim. Neden durdurulduğunu merakla beklerken trafik cezalarının ne kadar pahalı olduğu aklımdan geçiyordu. Amerika’da polis tarafından durdurulunca ilk kural iki elide direksiyon üzerinde tutarak ve cami indirerek polisin gelmesini beklemekti. Polis öncelikle ehliyet ve trafik sigortamı istedi, ben de kendisine verdim. Sonra konuşmasına devam ederken durdurma sebebinin arabanın ön tarafındaki plakanın takılı olmaması olduğunu anladım ve iki gün önce aldığım yeni plakaların yan koltuğun altında olmasından dolayı ceza yemeyeceğimi düşünerek anlık bir sevinç yaşadım. İngilizcemin çok iyi olmaması ve kuralları da çok iyi bilmiyor olmamdan dolayı, polisten izin almadan ve plakaların koltuğun altında olduğundan bahsetmeden yan tarafa dönüp plakaları almak için koltuğun altına uzandım. Daha geri dönemeden polisin bana bırak elindekini, hemen arabadan dışarı çık diye bağırması ile kafamı sola çevirdim ve polisin silahını kafama doğrulttuğunu gördüm. Yüksek sesle bağırarak bana silah çektiğini görünce haliyle korkudan suratım kıp kırmızı olmuştu. Beni arabadan çıkartıp takviye bir ekip çağırdı. Üzerimi ve arabayı aradıktan sonra esas amacımın ne olduğunu anlamışlardı ama bu anlık bir tepki ile dolu bir namlunun ucunda çok ince bir çizgide olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Sanırım böyle bir durumda Siyahi bir vatandaş olsaydım, vurulma ihtimalim çok daha yüksek olurdu. Maalesef şu an devam eden protestolar aslında yıllardır yaşanan büyük bir sorunu dile getiriyor. Neyse ki sonuç tatlıya bağlandı ve ceza ya da kurşun yemeden olayı atlattım.
Çok ünlü bir buz hokeyi oyuncusu ile tanışma sürecinden bahsedebilir misiniz?
Dallas’ta üniversite okurken aynı zamanda limuzin işiyle uğraşıyordum. Yılbaşı günü akşam çalışmam için bir telefon geldi ama arkadaşlarımla başka planlar yaptığım için işi geri çevirdim. Yılbaşı yoğunluğundan dolayı son saatlerde limuzin bulmak zor olduğundan tekrar aradılar ve ısrarlara dayanamayıp çalışmayı kabul ettim. O akşam aldığım kişi Dallas’ın meşhur buz hokeyi kalecisi Marty Turco’ydu. Çok eğlenceli bir yılbaşı geçirdikten sonra beni aramaya devam etti ve takımın diğer oyuncuları ile tanıştırdı. Bir gün maç sonrası soyunma odasına indik ve takım arkadaşlarına “bundan sonra limuzin servisine ihtiyacı olan bu adamı arayacak” dedi. İlerleyen zamanda aldığı bir Cadillac Escalade’i uzun bir strecth limuzin haline getirdik ve filonun bir parçası oldu. Onunla tanıştığım gün Texas’ta yaşadığım yılların en şanslı günüydü diyebilirim. Bağlantımızı senelerdir hiç koparmadık.
Türkiye’de girişimcilik tecrübenizden bahsedebilir misiniz?
Türkiye’deki ilk iş tecrübem orta okul yıllarına dayanıyor. Bir okul arkadaşımla birlikte koyun marangozu Süleyman abiye ufak bir peşinatla Pinpon masası yaptırdık. Okul çıkışlarında ufak bir ücret karşılığı arkadaşlarımıza pinpon oynatıyor hafta sonralarda pinpon turnuvaları düzenliyorduk. Kazandığımız parayla da önce masaya olan borcumuzu kapattık sonra da okul harçlığımızı çıkarmaya başladık. Hayattaki ilk ticari tecrübem bu oldu.
Eşinizle tanışma hikayenizden bahsedebilir misiniz?
Eşimle Washington DC’de tanıştık. O zamanlar Türkiye’de A sınıfı bir seyahat acentem vardı. Amerika ve Kanada’dan Türkiye’ye turist götürüyordum. Katıldığım tanıtım fuarlarından biri de Washington DC’deydi. Sabah erken saatlerde fuar tam açılmadan önce Patricia’yı gördüm. Üzerinde sık siyah bir elbise, kıvırcık saçlar… Kendi kendime kesinlikle bu kızla tanışmalıyım dedim. Tam benim bulunduğum standın önünden geçerken masamda bulunan nazar boncuklarından birini aldım, önünü kesip gözlerinin içine baktım ve “every beautiful girl needs one of these” (her güzel kızın bir nazar boncuğuna ihtiyacı vardır) dedim. O da bana nazar boncuğunun ne olduğunu sordu ve muhabbetimiz bu şekilde başlamış oldu. Kendisi de fuarda Dominik Cumhuriyeti Turizm ve Kültür Ataşesi olarak ülkesini temsil ediyordu. Tanışmamızdan iki sene sonra, 2013 yılında, İstanbul’da evlendik ve hala devam eden mutlu bir evliliğimiz var.
Rahmetli babanızın yeri sizde çok ayrı. Kendisiyle ilgili neler söylemek isterisiniz?
Rahmetli babamım bende yeri çok ayrıdır. Amerika maceramın başlangıcında tüm aile gitmeme karşıydı. Sebepleri de gayet makuldü aslında. Daha 17 yasında, İngilizce bilmeden, kısıtlı miktarda para ile yabancı bir ülkede yeni bir hayat kurmak kolay değildi. Babam, bak iki tane kardeşin var sana her ay para yollamaya kalksak biz burada nasıl yaşarız, malı mülkü satmamız lazım demişti. Ben de ona hep, yeter ki başlangıcı yapıyım gerisi bende derdim!
İlk başta babam dahil hiç kimse gitmeme razı olmadı. Bir gün rahmetli balkonda otururken yanına gittim ve şunları söyledim; Baba, mevzu yine aynı, senide kızdırmak istemiyorum ama diyelim ki 8-10 sene sonra yanına geldim, burada oturuyorsun. Dedim ki, üniversiteyi bitirdim, işe girdim, evlenip çoluk çocuğa karıştım, burada bir hayat kurdum ama mutlu değilim! Neden zamanında kendi kararlarımı verip kendi istediğim gibi hayat yaşamama izin vermedin diye sorsam bana ne dersin diye sordum. Rahmetli uzaklara doğru daldı, belki bir 10 saniyelik bir sessizlik oldu ve sonra getir kağıtları imzalayacağım dedi. Amerika maceramda bu sayede başlamış oldu. Umarım bir yerlerde, seçtiğim hayat ve verdiğim kararlar konusunda ne kadar mutlu olduğumu görüyor ve benimle gurur duyuyordur.
Ölümler, doğumlar artıyor aileden uzak geçiriyor insan ABD’de zamanını gurbette zor oluyor mu?
Tabi ki aile, eş, dost, akrabalardan uzak yaşamanın birçok dezavantajları var. Bunlardan en büyüğü kardeş ve çok yakınlarınızın çocukları büyürken orada olamamak. Senede en az iki defa Türkiye ziyareti yapmama rağmen özellikle yeğenlerimin özel günlerinde yanlarında olamıyorum. Her ne kadar sosyal medya üzerinden dostlarımın neler yaptıklarını bilsem de araya seneler girince kopukluklarda yaşanıyor haliyle. Birde en acısı ölümler var tabi ki. Bazen sıralı bazen sırasız sevdiklerimizi kaybediyoruz. Ben her fırsat bulduğumda hayatımdaki insanlara onları sevdiğimi ve değer verdiğimi hissettiriyorum. Özellikle Türkiye ziyaretlerimde aile büyükleriyle mümkün olduğunca vakit geçirmeye çalışıyorum.
Son söz sizin lütfen buyurun…
Benim Amerika maceram sisler içerisinde başladı. Önümü hiçbir zaman net göremedim. Ama bir amacım vardı ve tüm zorluklara rağmen hiç vazgeçmedim. Bir ayağımı diğerinin önüne koydum ve yürümeye devam ettim. Buradan kısaca hikayemi okuyanlara verebileceğim en önemli tavsiye şu; kimse hayatınızda neler yaparak mutlu olabileceğinizi sizden iyi bilemez. Kim ne derse desin, olanaklar ne olursa olsun, sizi mutlu edecek hayatı kendiniz seçin ve yaşayın. Bana da aile ve arkadaşlarımdan başaramayacağımı söyleyen çok insanlar oldu. Birçoğu 21 sene önce bıraktığım yerde devam ediyor. Bende kendi seçtiğim hayatı yaşamanın bana verdiği tatmin ve mutlulukla yoluma devam ediyorum.