İç politikaya mı odaklanalım, dış politikaya mı? O kadar ilginç ve anlaşılması güç olayları üst üste yaşıyoruz ki…
Trump, Türkiye’nin yatırım ortağı olduğu, üretim süreçlerinde bulunduğu F35 Uçaklarının Türkiye’ye teslimini erteleyen kararnameyi imzalamış.
Türkiye’nin Rusya’dan hava savunma sistemleri almasını istemiyorlar. Kendileri de vermiyorlar.
Türkiye’ye PKK’nın uzantısı YPG konusunda baskı yapıyorlar.
Defalarca Suriye’den çıkacaklarına dair açıklama yapmalarına rağmen her seferinde oyalayıcı bir gerekçe buluyorlar.
Hal böyle olunca Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri sorunlu bir görüntü vermeye devam ediyor.
Uzmanlar düzeyinde toplantılarda Türkiye’nin söylediklerine itiraz edilmiyor. İkili görüşmelerde Türkiye ile ilişkilere önem verildiği kamu oyu ile paylaşılıyor. Uygulamaya gelince sorunlar apaçık kendisini gösteriyor.
Hükümet, Dış işleri Bakanı F 35 uçakları ile ilgili olarak dönem dönem kamuoyunu bilgilendiriyor. Konunun aşılacağını belirtiyorlar. O kanaatteyiz ki aşılır.
Fakat Rusya’dan alınacak S-400 Hava Savunma sistemi konusu gerçekten önemli.
ABD ve NATO, bu sistemle birlikte Rusya’ya karşı tüm savunma sistemi sırlarının açık hale geleceğini iddia ederek Türkiye’nin sistemi almasını istemiyorlar.
Ancak daha önceki yıllarda Yunanistan S-300 hava savunma sistemi aldığında hiç de böyle bir gerekçe ileri sürülmemiş ve itiraz da olmamıştı…
Türkiye’ye karşı aleni bir çifte standart uygulandığı aşikar.
Madem işin böyle bir boyutu var o zaman en fazla tehlike ve tehdit altında bulunan NATO ülkesi Türkiye’ye yönelik olarak neden şimdiye kadar bir hava savunma sistemi temini imkanı verilmedi?
Türk- ABD ilişkilerini önemsediğimiz ve savunduğumuz açıktır. Bunu sürekli vurguluyorum, bazen eleştiriliyorum da. Hala aynı kanaatteyim.
Türkiye ve ABD ilişkilerinin normal bir süreçte gitmesinin iki ülkeye de, toplumlara da yararı vardır.
Hele Ortadoğu gibi bir yerde ABD’nin Türkiye’nin içinde olmadığı hesaplar yapması kadar yanlış bir şey olamaz.
Ama her ne hikmet ise, birileri mütemadiyen ABD’yi terör örgütü ile iş tutmaya zorluyor. Bu gerçekten çok vahimdir. PKK’nın uzantıları YPG-PYD-YPJ gibi örgütlerle ABD’nin Ortadoğu’da bir taban tutması veya onlar üzerinden bir etki alanı oluşturması imkanı yoktur.
Test edilmiş ve görülmüştür ki, her türlü eğitim ve lojistik desteğe rağmen terörist örgütlerin Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında tutunma şansı bulunmamaktadır.
Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatı göstermiştir ki, Türkiye adı ne olursa olsun her türlü terörist yapılanmayı kısa sürede bitirecek noktadadır. Üstelik bütün bu başarılara ordu içinde yaptığı büyük FETÖ temizliği ile birlikte ulaşmıştır.
Böyle bir durumda şartları daha da zorlamanın Türkiye’yi terörist örgütün varlığını kabullenmeye iknaya çalışmanın akılla ve mantıkla da bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır.
ABD, Suriye’den çıkmalıdır. Suriye’ye barış ancak ABD’nin çıkması halinde gelir.
ABD, Suriye’deki tüm terörist yapılanmaların ortadan kaldırılmasına yönelik çabaları desteklemelidir.
Suriye’de terörist yapılanmalar bitmezse barış zaten gelmez.
ABD’nin Suriye’den ayrılma planı realize edilirken terörist yapıya “DAİŞ ile mücadele etmesi için vermiş olduğu” tüm silah, mühimmat da toplanıp geri alınmalıdır.
Bu kadar büyük miktarda silah ve mühimmat bölgede, terörist yapının elinde durduğu sürece barışa tehdittir.
Dış politikaya odaklandık ve içeride olup bitenlere yer kalmadı…
Bir başka yazıya…